4 Mayıs 2012 Cuma

Nedensiz, konusuz, başlıksız yazı

Sabah akşam hiç ara vermeden onu düşünmek nedir bilir misin? Bir sigara molası bile vermeden. Su içerken, yemek yerken. Hatta, uyurken dahi onu düşünmek. Bunun ne demek olduğunu bilir misiniz?Evet, bilenleriniz var ve bunu ben de biliyorum. Hayatınızın akışını bozuyor değil mi? Dengesizleşiyorsunuz iyice. Yaşamın yoruculuklarının yanı sıra, bir de o aklınızda hiç çıkmayıverince. Bambaşka bir hal alıyor her şey. Eskiden anlamlı olan her şey, onun yanında anlamını yitiriveriyor. Anlamsızlarsa bir anlam kazanıyor onunla birlikte. Burada üçüncü tekil şahıs olarak bahsettiğimiz kişi, kimi zaman hayatınızın tamamen odak noktası, hatta bütününü oluşturabiliyor. Peki, bu kadar fazla değerin sebebi nedir hiç düşündünüz mü?Siktir edin ben düşündüm. Aslında her şeyin bir nedeni yok buna artık daha da inanıyorum. Zaten her şeyin bir nedeni olsa hayat daha sıkıcı olurdu.Düşünsenize, yaptığınız her işte bir neden olması. Evet boktan olurdu. Aslında şu anda da çok boktan. Ve şu an okuduğunuz bu saçma sapan yazının herhangi bir konusu yok. Fakat bu yazıyı saçma sapan yapan, herhangi bir konusunun olmayışı değil, saçma sapan oluşudur. Bir önceki cümleyi iki kez okuyup, bana "Ne diyor bu dangalak?" tarzında laflar etmiş oluşunuzun da ne kadar normal olduğunun farkındayım ve bu nedenli bi eylem. Çünkü ben bu kez aşırı saçmaladım.
Neyse gelelim asıl konusuzluğumuza.
Sevmenin tanımını yapabilen var mı aranızda? Ben yapamıyorum. Aslında tanımsız olan her eylem gözümde daha bir anlam kazanıyor, daha bir değerleniyor. Ne o öyle tanımlı eylemler. Oturmak, kalkmak falan. Tanımsız olanlar daha ilgi çekici oluyor. İşte sevmek, aşık olmak gibi. Aslında çok fazla aslında dedim biliyorum. Aslında şu ana kadar okuduğunuz her şeyi siktir edip, tam olarak bu noktadan sonra yazdıklarıma dikkat etmenizi istiyorum.
Bakın, çevremizde bir çok insan var. Ve biz bu insanların hepsini kendi kafamızda sınıflandırıyoruz. Birine sinirliyiz, birini seviyoruz, birine küsüz, birinden ayrılamıyoruz. Bu insanların hepsi aynı değeri taşımıyor kafamızda. Şimdi bu insanları siktir edin. İşte bir insan var ki bunların hepsine bedel, işte ona sevgili deniliyor. Ama öyle sağda solda takıldığınız insanları demiyorum ben. Sevginizi verdiğiniz, yürekten sevdiğiniz insanları diyorum. Ben sevgi-lileri diyorum. Bir insanın sevgiliniz olması için illa onunla beraber olmanıza gerek yoktur. Onu sevmeniz, onu sizin gözünüzde sevgili yapmaya yeterlidir.Her neyse, işte sevgi bizleri iyice aptallaştırıyor. Ve bu kötü anlamda değil. Çünkü aptallık iyi bir şeydir. Çünkü sevgi iyi bir şeydir. Çünkü yarın ne olacağımız belli değildir ve bu içimizdeki sevgiyi, bulunduğu lanet yerden dışarı çıkarıp, atmak en iyisidir.Evet işte bu konusuz yazının nedeni yok.
Ne yazdığımı inanın ben de bilmiyorum okuyunca siz de anlamayacaksınız. Aslında insanlarla anlaşmaktan çok anlaşamamak güzeldir. Çünkü anlaşmalar, hep anlaşmazlıkları doğurur. Dolaylı yoldan olacağına, doğrudan anlaşamamak her zaman daha iyidir diye düşünüyorum. Evet yazının sonunda bana okkalı bir küfür sallamış olmalısınız. Bu da nedenli bir eylemdir. Çünkü hayatınızın yaklaşık olarak 3 dakika 47 saniyesini boşa geçirdiniz. Ve oradaki 3 dakika 47 saniyenin nereden geldiğini bilmemekteyim, bu da nedensiz bir eylem. Ve bu yazının sonunda da anlamış olduğum gibi, yalnızca kendi kendime konuşuyorum. Olsun, ben şizofrenliği sosyalliğe tercih ederim. Çünkü eğer sosyalseniz, dolaylı yoldan şizofren olacaksınızdır. Onun yerine doğrudan şizofren olmak daha iyidir tabi ki bu da benim tercihim. Hadi hayırlı geceler.

31 Mart 2012 Cumartesi

Zaman çok çabuk geçiyor

Anlam veremediğim olaylardan biri de, herhangi bir olayla ilgili daha çok zaman var dersin. Ama neredeyse ertesi günmüş gibi geliverir. Zaman çok hızlı geçiyor ve biz hayat koşuşturmacası yüzünden zamanı yakalayamıyoruz. Zaman bizden daha hızlı. Biz ona yetişemiyoruz. Daha dün yeni yürümeye başlamışken, bugün ilişkilerimiz, sıkı dostluklarımız oluşuyor. Geçen her saniye hayatımıza işliyor. 
"Bazen neşe, bazen keder. Hayat böyle geçip gider." 
diye bir şarkı vardı yanlış hatırlamıyorsam.
İşte önemli olan, neşeli ve mutlu günlerin kıymetini bilmek, ve kederli günleri en aza indirebilmek.
Çünkü geçen hiç bir gün, geriye gelmiyor. Biz o günlerin, o günde kıymetini bilmezsek, diğer günlerde ne telafi edebilir ne de tekrar yaşayabiliriz. Tabi bize neşeli günleri yaşatanların kıymetini bilmeli, bize o kederli günleri yaşatanları da hayatımızdan şutlamalıyız. 
Kendimizi önemli hissettiren insanların yanında olmalıyız. Ve onların önemli olduğunu hissettirmeliyiz. Giden gidiyor, ve geri gelmiyor.
Ve her şeye rağmen hayat devam ediyor.

28 Mart 2012 Çarşamba

Bugünkü aklımla sana o gün söyleyeceğim şeyler.

O günden kastım bilmediğin bir gün değil merak etme. Gittiğin günden bahsediyorum sadece. Her şey benim suçumdu belki. Akılsızlık ettim. Aklım başıma şimdi geldi de diyebilirim.
Eğer bugünkü aklım olsaydı sana o gün, git demezdim. Asla böyle bir aptallık yapmazdım eminim.
Çünkü sen benim hayatımda sahip olduğum en değerli varlıktın. Ama biz birbirimizi tamamlayamadık. Bir yerlerde eksiklikler, yanlışlıklar vardı. Olamadık işte. Biz birbirimizin olamadık tam anlamıyla. Olsun. Yine de az da olsa mutlu olmasını biliyorduk be... Şimdi sen yanımda değilsin belki. Ama içimdeki sen bir gün olsun azalmadı emin ol. Tam anlamıyla gitmiş sayılmazsın ha. Bak içimdesin hala. Ama yine de:


"Acımasız olma, şimdi bu kadar.
Dün gibi, dün gibi çekip gitme.
Bırak da sarılayım ayaklarına,
Kum gibi, kum gibi ezip geçme..."



İçimdeki seni de alma benden...



26 Mart 2012 Pazartesi

Gelmeyecek mesajı beklemek

Çoğumuzun yaptığı olaydır. O mesaj ne kadar beklenilse de gelmeyecektir. Fakat biz yine de, her mesaj gelişinde aptal gibi o sanarız ve her defasında hayal kırıklığına uğrarız. Aslında önemli olan o lanet mesajın gelmesi ya da gelmemesi değildir, önemli olan bizim o lanet mesajı beklemememiz ve gelen her mesajı ona yormamızdır. Kendimizi boşu boşuna hırpalar ve yıpratırız çoğu zaman. Fakat şu hayatta bilmemiz gereken tek şey, hiç kimse bizden daha önemli değil. Çünkü hiç kimse bize bizden daha yakın değil. Yani bana en yakın kimse benim. O yüzden öncelikle kendimizin kıymetini bilmeliyiz ve saçma salak şeyler yüzünden kendimizi yıpratmamalıyız. Ha bi de, o amınakodumun mesajını beklemenin de lüzumu yok.

25 Mart 2012 Pazar

Gereksiz Pazar Günü

Şu yaşıma geldim fakat hala pazar günlerine anlam veremiyorum. Ne gereği var ki, bir cumartesi daha olsun pazar yerine. Pazar deyince, bi durgunluk bi yorgunluk bi tembellik falan oluyor. Ama pazar günleri insanın içini sıkıyor nedense. Bana çok gereksiz geliyor. Tabi tatil yapıyoruz hani iyi falan ama, içim bu kadar sıkılmasa daha güzel olabilirdi. Bunları da sıkıntıdan saçmalıyorum zaten.   Hem ben hep saçmalarım ya. Öyle yani sadece pazar günlerine has değil. Saçmalamak zevklidir ama. İnsanın canı sıkılınca biraz saçmalaması ve saçma sapan sırıtması yararlı olabilir. Bu da yazının sonu, özet olarak: pazar günleri çok gereksiz arkadaş.

24 Mart 2012 Cumartesi

Eskilere Özlem

Nedendir bilmem fakat, her geçen gün, geçen günleri özlüyorum. Yani eskiyi, eskileri.
Eski sevgili, eski arkadaşlar, eski okullar. Hayatta bir şeyler hep eskiyor ve eskidikçe değerleniyor. Değiştikçe, değişmek istemiyor insan. Bu her ne kadar saçma gelse de öyle. Ve bir karar alıyorum. Hayatımın bölümlerini fotoğraflamak gibi. Çünkü eskiye dönemezsin, ama eskiyle ilgili hatıraları görebilir, hatırlayabilirsin.
Sonra fotoğraflara bakıyorsun. Bakıyor, bakıyorsun. Eskilere dokunmaya çalışıyorsun.O sırada bir fotoğraf ilişiyor gözüne. O ve sen. Ve onu, yani eski sevgiliyi ne kadar çok özlediğini anlıyorsun. Kalbinde bir yer acıyor böyle. Boğazın düğümleniyor ve anlam veremiyorsun. Sonra mırıldanıyorsun. Hiç olmayacağını bile bile böyle bir olayın, bu şarkıyı mırıldanıyorsun.
"Hadi kalk gel bul bi bahane,

Birazcık heves biraz cesaret."
Gözlerin dolmaya başlıyor yavaş yavaş. Ağlamaklı oluyorsun, o boğazındaki düğüm iyice çözülmez bir hal alıyor. Sonra devam ediyorsun.
"İlk günkü gibi duruyor hala,
Kalbin ömürlük bende emanet."

Ağlamaya başlıyorsun. Nedensiz. O günleri hatırlayıp birazcık gülümseme olsa da yüzünde, bir daha yaşanamayacağı hissi içini delip geçiyor ve bu daha ağır bastığı için ağlıyorsun. Ağlıyorsun..
Ömrünün sonuna kadar unutamayacağını, kendine bir kez daha hatırlatıyorsun. Lanet ediyorsun olana bitene. Ne yaparsan yap, siktir edemiyorsun. Unutamıyorsun tabi. Sadece alışıyorsun zamanla biraz daha. 
Ve en sonunda bir şeyi daha hatırlaman gerekiyor. Ne olursa olsun, hayat devam ediyor.
Ve malesef bir şeyler eskidikçe daha da eskiyor, bir şeyler eskidikçe hayat senden eksiliyor...


Yonca Lodi - Emanet





Cep Telefonunuzla Ücretsiz Tweet Atın!

Yeni keşfettiğim bir aplikasyonu sizlerle paylaşayım dedim. Öncelikle ulaşmak için bu web adresine gidiyoruz : http://tweet.gen.tr/
Ardından hemen kullanmak istiyorum diyoruz ve Twitterla giriş yapıyoruz.
Daha sonra bilgiler kısmı geliyor.
Twitter adı kısmına, Twitter kullanıcı adımızı yazıyoruz, ve cep telefonu kısmına, +90 ile başlayacak şekilde numaramızı yazıyoruz.
Örneğin; +90505505**** gibi.

Her şey hazır durumda.
Tweet atmak için son gereken olay ise, ana sayfadaki numaralara mesaj göndermek.
Tweet'imizi yazıyoruz ve 

Avea için: 0554 993 24 29
Turkcell için: 0531 979 85 03 numarasına mesajımızı yolluyoruz.
Ücretsiz tweetimizi attık bile.